İlginç Geleneklerin Filmi: Midsommar
- Arkaplan Dergi
- Feb 26, 2024
- 3 min read
Midsommar; Ari Aster tarafından yazılıp yönetilen; konusuyla, işleyişiyle ve oyuncuların karakteri sahiplenişiyle çok özgün bir başyapıt. Oyuncu kadrosunda Florence Pugh, Jack Reynor, Archie Madekwe, William Jackson Harper ve Will Poulter gibi isimlerin yer aldığı bu film 2019 yılının temmuz ayında vizyona giren ve çoğu gerilim filmi klişelerini arkada bırakan bir halk korku filmi.
Film İsveç’in geleneksel yaz festivali olan Midsummer’ı konu alıyor. Midsummer Festivali yazın gelişini kutlayan, müzikler eşliğinde dans edilen İsveç’in köklü geleneklerinden birisi. İnsanlar doğanın canlanması için çiçekler gömüyor, el ele tutuşup güneşin ve yazın tadını çıkarıyorlar. Ari Aster de bu şenlikleri olabilecek en karanlık şekilde anlatmayı tercih etmiş. Filmi izlerken bazı görüntülerden dolayı hissedeceğiniz rahatsızlık, huzursuzluk, iç sıkıntısı ve rüya hissine hazır olmanızı öneririm.
Film, ana karakterimiz Dani’nin ailesini acı bir şekilde kaybetmesi ve ondan ayrılmak isteyen ama bir türlü ayrılamayan Christian’ı konu alıyor. Hikaye, çiftin Christian’ın İsveçli bir arkadaşı tarafından Midsummer şenliğine davet edilmesiyle başlıyor. Christian’ın arkadaş grubu ile gittikleri İsveç kırsallarına vardıklarında çok iyi bir şekilde karşılanıyorlar. Oradaki halkın bembeyaz giyinmiş olması ve sürekli gülümsemeleri bu köyün gerçek olamayacak kadar aydınlık ve güvenilir olduğu izlenimini bırakıyor. Kendileri gibi dışarıdan gelen bir İngiliz çift ile köyü tanımak üzere çıktıkları bir gezide halılara, tablolara ve duvarlara çizilmiş çeşitli ürpertici büyüler, ayinler ve ritüeller görüyorlar. Gezi sırasında gördükleri 72 yıllık hayat döngüsü filmde gerilimin başlayacağının habercisi.
Burada yaşayan sakinlerin gülümsemelerinin ve ışık saçmalarının ardındaki parlaklık bir süre sonra garip bir hava ve gerginlik hissettiriyor.
SPOILER!
Köyde geçirdiği ikinci günde hiç beklemediği anda kendisini bir ättestupa töreninin ( 72 yaşını geçmiş insanların hayatlarına son verdiği tören) içinde bulan Dani, gördüğü görüntüyle beraber üst üste yaşadığı travmalardan da etkilenerek sinir krizleri geçirmekte ve etrafında olanlara anlam verememektedir. Bu sahnelerde Dani’nin dehşete düşmüş hali ve verdiği savaş, Florence Pugh’ın oyunculuğu sayesinde bizi de o karanlığın ve yalnızlığın içine sürüklüyor. Bunlar yaşanırken erkek arkadaşı Christian’ın onunla ilgilenmemesi üzerine onunla empati kuran ve samimi davranan köy sakinleriyle daha fazla zaman geçirmeye başlıyor, onların gelenekleri hakkında daha çok şey öğreniyor.
Bu köye araştırma için gelen Christian’ın arkadaşı Josh ise köyün büyükleriyle konuşarak özel olarak tanımladıkları bireyler tarafından oluşturulan, eşi benzeri olmayan dili incelemeye başlamıştır. Ancak, köy sakinleri Josh’un bu merakına karşı bir tavır almış ve ona bir tuzak kurmaya başlamışlardır. Filmi izlerken de bize, Josh’a karşı sarf ettikleri yalanları hissettirmekten de geri durmuyorlar. Aynı zamanda Christian’ın diğer arkadaşı Mark, köyün atalarına karşı büyük bir saygısızlık yaptıktan sonra ortadan kaybolur. Fakat gelen arkadaş grubundaki herkes kendi içindeki savaşa o kadar kapılmıştır ki Mark’ın kayboluşuna aldırmazlar.
Filmin ilerisinde gördüğümüz Maja isimli kızın Christian’ı sürekli izlemesi ve ona büyü yapması ise bambaşka ve mide bulandırıcı bir pagan ayininin habercisidir.
Festivalin son günlerinde doğayı kutsayan, bütün kızların olmak istediği ve her yıl bir defa seçilen Mayıs Kraliçesi dansı olur. Dani ne olacağını bilmeden oradaki insanların teşvikiyle dansa katılır, yediği algı açıcı mantarlar sayesinde doğayı hisseder. Doğayı kendisiyle bütün görürüz; taktığı taçtaki çiçeklerin, yaprakların ve bütün doğanın kendisiyle nefes alışverişine onunla beraber tanık oluruz.
Dani, dansın sonunda Mayıs Kraliçesi seçilir. Halk tarafından öyle coşkuyla kutlanır ki uzun zamandır çektiği depresyondan ilk defa kurtulur, sanki kaybettiği ailesini bulmuş gibidir.
Ütopik toplumlar herkesin birbiriyle empati kurması sayesinde var olur. Birçok sahnede de gördüğümüz üzere Dani’nin acı dolu çığlıkları karşısında yanındaki halk da onunla beraber çığlıklar atıp onunla beraber üzülüyor, acılar paylaşıldıkça azalır sözünden yola çıkarak büyük bir empati oluşturuyorlar.
Film dikkatle incelendiğinde sembollerin ve tabloların anlamı gün yüzüne çıkıyor. Filmin başında gördüğümüz ayı tablosu Christian’ın tıpkı kafesteki bir ayı gibi etrafındaki olaylara karşı koymaya çalışmasını anlatıyor ve aslında bu kültürün avı olduğunu sembolize ediyor. Aster’in etraftaki ışıkları, renkli çiçekleri ve mutluluk dolu sarılmaları karanlıkta verip kanla bütünleşen sahneleri aydınlıkta vermesi de filmi efsaneleştirmiş.
Florence Pugh’un bu filmdeki oyunculuğunun çok konuşulmasının yanı sıra karakterin yalnızlığını ve depresyonunu ortaya koymasına bayıldım. Filmi izledikçe artan merak ile daha da sürüklendim. Eğer benim gibi ütopik/gerilim tarzı filmleri seviyorsanız bu film tam size göre.
Yazan: Elif Su Çakır
Editleyen: Elif Peren Yıldız
Comments